Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Medyum, cinci, falcı veya üfürükçülerin dinî açıdan veya bilim yönünden bir gerçeği, bir faydası ve bir değeri var mıdır? Niçin insanlar bazı problemlerinden dolayı bu gibi kişilere koşuyorlar? Çevremdeki bazı arkadaşlar, problemlerini bu yolla çözmeye çalışıyorlar. Bununla ilgili ne dersiniz?
Allah’a emanet olun.
TEKLİFLER
Medyum, falcı, cinci ve üfürükçü adıyla toplumumuzda rol üstlenen kişilerin varlığı, insanların sosyalleştiği ve iletişim içinde olduğu günden beri kendini hissettirmektedir.
Önemli problemler yaşayan, bazen de çaresiz kalan insanlar, medyum, falcı ve cinci gibi kişilere başvurup, çare aramışlardır. Ayrıca geleceği öğrenmek, bilinmeyenden haberdar olmak, yüzyıllar boyunca insanların da ilgisini çekmiştir. Bu tür haberler verdiğini söyleyen kişiler, toplumda genellikle hanımlar tarafından ilgi görmüştür.
Bu tür kişiler, garip düşünceleri, davranış, inanış ve tavırları vardır. Tabiatüstü güçlerle ilişkili olduklarını ve birtakım tabiatüstü yeteneklere sahip bulunduklarını iddia ederler. Bu gariplik ve sıradışılıklar ile ve oluşturdukları mistik ve egzotik ortamla, ilginç giyinişleriyle gelenleri kolayca etkilerler.
Çareyi bu tür insanlardan arayanlar, onlar hakkında yakın çevrelerinden ya da değişik kaynaklardan: “Çok iyi biliyor. Şunu da bildi, onu da söyledi” gibi birtakım sözler duyarak giderler; yani bir nev'i “inanmaya hazır” bir haldedirler. Falcıya giden insanlar, falcının söylediklerinden kendileriyle ilgili olanları duymak için, seçici bir dikkat ve algılama içerisindedirler.
İNSANLAR NİÇİN BU TÜR KİŞİLERDE ÇARE ARIYORLAR
1) Bu tür kaynaklardan istifade etmeye çalışanların, genel kişilik özelliklerine baktığımızda “kendilerine güveni az, kendileri yararına çaba gösterebilmek için gerekli bilgi ve deneyimden yoksun, bağımlı, kolay inanan, karşılarındaki insanları otorite olarak görmeye hazır ve telkine açık bireyler” olarak görürüz. Bu tarz kişiler, bir medyuma ya da falcıya gittiklerinde onların söylediklerine çok kolay inanırlar ve telkine açıktırlar.
2) İslâmî bilgilenmenin azaldığı yerde, hurafe ve yanlış itikatlar rağbet bulmaktadır. Aynen bakımsız tarlalarda yabanî bitkilerin çoğalması gibi. İnsanoğlu, fıtraten inanmaya yatkındır. Dinden dışarı kaydığında bir şeye tutunmaya çalışır. Bu da metafizik olmaktadır. Medyanın da olayı reklâm şeklinde vermesi bunu körüklemektedir. İyi eğitilmiş insanların metafizik konulara eğilmesi, psikolojik bir tedirginlikten kaynaklanır. Ev hanımları ise, önce boş vaktini dolduracak bir şey olarak ilgilenir, sonra bunu tutku haline dönüştürebilir.
3) Bu kadar cin-peri hikâyeleri ile yoğrulan bir toplumda, insanların kendilerinden kaynaklanan problemleri defans mekanizması ile cinlerin üzerine yıkmaları kaçınılmazdır. Çünkü kişilerdeki suçluluk fikirlerini giderir, rahatlamaya sebep olur.
4) Medyum, cinci, falcı ve üfürükçü gibi kişiler, bir hasta için asla “olmaz, çözülmez, çaresiz” demezler, hep “ben yaparım” diyerek ümit vermektedirler.
Bu ve benzeri sebeplerden dolayı, bu gibi kişiler dün olduğu gibi bugün ve yarın da aynı rolü oynamaktadırlar.
Bu konu yalnızca ülkemizin problemi değil, bütün dünyanın problemidir.
Parapsikoloji uzmanları, falcılar, büyücüler ABD ve Avrupa ülkelerinde de giderek daha çok rağbet görüyorlar. Bu konuda yazılan kitaplar çok satıyor. Maddeciliğin bombardımanı altındaki insanlar, kendilerini manevî boşlukta hissedince, inanç da verilmediğinden bu gibi hurâfeye açık konulara sığınmaktadır. Adeta maddecilikten bu şekilde kaçmaktadırlar.
Eski çağlarda kâhin diye adlandırılan bu kimseler, şimdilerde medyum adı altında, dinsiz kalan Batı insanına deva olmaya çalışıyorlar.
CİNLER NASILDIR? BÜYÜ DOĞRU MUDUR?
Cinler aynen insanlar gibi, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar, diye iki grup halinde bulundukları bilinmektedir. İyi huylu Müslüman cinler daha çok büyücülükle uğraşanların ilgisini çekmektedir. “Huddam” (hizmetçiler) adı altında “cinci hoca”ya bağlanan bu cinler sayesinde hastalıkları iyileştirdiklerini, kötülüklerini def ettiklerini ve birtakım tabiatüstü olayların meydana getirildiğini medyumlar iddia etmektedirler.
Cinler, yalana çok başvuran yaratıklardır. Ancak gaybı ve istikbali bilmeleri mümkün değildir. Çalınan bir şeyin yerlerini söylemeleri, hırsızlığın failini haber vermeleri, kimin kime düşmanlık beslediğini bildirmeleri bazen doğru çıkabilir, ama çoğunlukla asılsız çıkan hususlardır. İnsan bunlara inanarak, suçsuz birtakım kişileri suçlu zannedebilir. Dostu olan kimseyi düşman belleyebilir. Dostluklar, arkadaşlıklar sona erebilir, masum kişiler zarar görebilir. Kavga, cinayet vs. kötü olaylar meydana gelebilir. (Ateş, 1998: 25)
İnsanların çok ilgi duyduğu konulardan biri de büyü konusudur. Bir adına da sihir dediğimiz büyünün bugünkü hayatımızda oldukça etkili bir yeri vardır. Birçok kimseler, içinde bulundukları huzursuzluk ve rahatsızlıkları büyüye yorumluyor, falan ve filanların yapmış olabilecekleri bir büyü yüzünden böyle rahatsızlıklara maruz kalmış olabileceklerini düşünüyorlar.
Aslında büyü, yani sihir vardı. Tarih boyunca kutsal metinler büyüden, yani sihirden söz etmiş, etkisini nazara vermişlerdir. Ancak büyünün, sihrin nasıl yapılacağına dair bilgi, yani ilim o tarihlerde kalmış, bugüne gelinceye kadar uğradığı kesintiler yüzünden elimize kesin bir büyü yapma ya da bozma metni geçmemiştir.
İslâm, sihirle uğraşmayı, büyü yapmayı şirk ve küfür derecesinde bir fiil saymıştır. Bu açıdan, sihir ve büyü kitaplarında yer alan ve az çok ilmî bir kaynağı olduğu ileri sürülen, insanlara ve eşyaya tesir ettiği iddia olunan bu sihirlerin hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu deneyerek, tecrübe ederek ortaya koymaya da cesaret edilememiş, günümüze kadar bu konuda kesin ilmî sonuçlara varılamamıştır.
İSLÂMİYET MEDYUM VE MEDYUMCULUĞA NASIL BAKMAKTADIR ?
Medyumluk bir çeşit falcılık, cincilik ve ruhçuluktur. Şeytanî cinlerin sözcülüğünü üstlenen bu kişiler, ruh çağırma seanslarında, gelecek hakkında ahkâm kesmeye varıncaya kadar her türlü kehânete başvururlar. Oysa, “Gaybın anahtarı Allah’ın yanındadır, onları ancak O bilir. De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez!” mealindeki Kur’ân âyetleri bize birer ölçüdür.
Hadisler de bu konuda bizi ikaz ediyorlar. Hz. Aişe’nin (r.a.) rivayetine göre bazı sahabiler Resulullah’a (a.s.m.) gelerek kâhinler hakkında fikrini sorarlar. Resulullah da, “Kâhinler bir şey değildir!” buyururlar. İçlerinden bir kısmının tekrar, “Yâ Resulullah! Onlar bazen bir şey söylüyorlar da doğru çıkıyor!” demeleri üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
“Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdıklaması gibi gıdıklar. Bu şekilde ona yüz yalandan fazlasını karıştırır.”
Günümüzde medyum diye vasıflandırılan insanlar ile cahiliye dönemindeki “kâhin” ve “arraflar” arasında hiçbir fark yoktur. Resul-i Ekrem’in (asm) “Her kim arrafa veya bir kâhine gider de onun söylediklerini tasdik ederse, bana indirilene küfretmiş (inanmamış) olur!” buyurmaktadır. Kâhin ve arraf “Kendisinin cinlerden bir dostu olduğunu ve ileride olacak hadiseleri onun vasıtasıyla bildiğini” iddia eden kimsedir. Onlara müracaat etmek câiz değildir. (Saygılı, 1999: 199)
Sonuç olarak konuyu şöyle bitirelim:
Medyum, falcı, cinci ve büyücü gibi bazı insanlara çok ilgi duyulan yerlerde, şifa aramayı ne İslâm dini ne de bilim tavsiye etmemektedir. Bu yola başvuranlar ise, kesin bir sonuç alamadıkları gibi bazen de felâketle karşılaşmaktadırlar.
Kur’ân-ı Kerim, büyü ve nazar gibi olaylara karşılaşanlara Felâk ve Nâs Sûrelerini okumalarını tavsiye etmektedir. Böylelikle medyum ve bazı kötü niyetli kişilerin sömürüsünden korunmaları mümkün olmaktadır.
Biyolojik ve psikolojik problemleri olan hastalar, bu tür kişiler yerine tıbbî tedaviye başvurmalılardır. Ancak bunun yanında Allah’ın âyetlerine sığınarak, şifayı Allah’tan istemek, hastaya moral gücü verir, tıbbî tedaviye destek olur
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 17 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|